Google Adsense

Jack London | Martin Eden

Martin Eden, Jack London'ın başyapıtı sayabileceğimiz ve büyük oranda otobiyografik izler taşıyan unutulmaz romanlarından biridir. Keskin sınıfsal bilinci, güçlü kalemi ve devrimci sanatıyla Jack London, burjuva gerçekliği karşısında sınıf atlamak isteyen genç bir yazarın düştüğü trajik durumu ustalıkla ve tüm çıplaklığıyla resmeder Martin Eden'de. Büyük çabalarla ulaşılan hedefin, yani burjuva yaşamının, anlamsızlığı, sahteliği ve hiçliği karşısında, Martin Eden, kendisini beyaz bir heykel gibi batacağı dipsiz derinliklere bırakır. Büyük anlatıcılar kuşağının son üyelerinden biridir Jack London, 1916 yılında öldüğünde, zamanının ve tüm zamanların en büyük yazarları arasında çoktan yerini almıştı.

Kitaptan dikkatimi çeken ve vurgulamak istediklerim:

Sınırlı kafalar sadece başkalarının sınırlı olabileceğini kabul eder.

Bir insan, demircilik yapmak için ne kadar özel hazırlanırsa hazırlansın, önce çıraklık yapmadan demirci olamaz, bir filonun hızı, en ağır giden geminin hızıdır.

Duygular, hayatın kendi boşluğu içinde dolaşan hislerdir.  

Fikirlerin de, elbiselerin gibi hazırdı; Ne kendin için düşünüyor, ne de kendin için hareket ediyordun.

Eğer yol aldıkça halsiz düşüp tökezleyen cılız bir aşk değilse, o yolundan çıkmaz.   

Hayat umulmadık andaki değişimleriyle var ya da yok eder insanı. Öylesine sürprizlerle doludur ki sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine kimine. 

En yorgun nehirler bile bir yerde denizle birleşirler.