2020 yılı Kasım ayında Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği (FODER) Kitap Kulübü üyeleri olarak Orhan Erdem tarafından kaleme alınan Boşa Gitmesin kitabını okuduk, dinledik ve 24 Kasım akşamı dijital toplantımızda değerlendirdik. Güzel bir derlememe olarak değerlendirebileceğimiz kitaptan davranşsal finans açısından önemli edinimlerim oldu.
Orhan Erdem, ekonomiyi anlamak için insanı keşfetmenin, insanı keşfetmek için de insan psikolojisini öğrenmenin gerektiğini belirttiği “Boşa Gitmesin” adlı kitabının önsözünde ekonomi ve insanla ilgili soruları ve olası cevapları kitabında yazdığını ve derdinin tomurcuk olduğun belirtiyor. Bir başka deyişle, kağıda döktüklerinin birilerinin zihninde tomurcuk olması, filizlenmesi ve bir fikre dönüşmesini ümit ettiğini belirtiyor. Ben de bu düşünceden hareketle kitabı Storytel üzerinden dinleyip kendi finansal kararlarımı da değerlendirerek finansal davranışlarımı anlamaya çalıştım.
Sinemada seyrettiğimiz bazı filmler iyi, bazıları ise kötü çıkar. Kötü bir filme denk geldiğimizde, çoğunlukla filmin sonunu beklemek ister ve şöyle bir akıl yürütürüz: “O kadar para verdim, boşa gitmesin.” Bir de şu örneği düşünün; bir mağazada kasa sırasındasınız ve önünüzdeki müşteri ile sohbet etmeye başladınız. Kendisi elinizdeki satın almak üzere olduğunuz 20 TL’lik mouse’un hemen ilerideki mağazada 15 TL’ye satıldığını söyledi. 5 TL kar etmeniz söz konusu, bu durumda sıradan çıkıp diğer mağazaya gider misiniz? Bu soruya verdiğiniz cevabınızı aklınızda tutun ve bir de aynı senaryoyu şöyle düşünün: yine aynı mağazadasınız ve aynı müşteriyle sohbet ediyorsunuz ve bu kez sepetinizde 2000 TL’lik bir bilgisayar var. Aynı müşteri size hemen ilerideki mağazada aynı bilgisayarın 1995 TL’ye satıldığını söyledi. Yine 5 TL kar etmeniz söz konusu. Sıradan çıkıp diğer mağazaya gider misiniz?
Muhtemelen iki soruya verdiğiniz
cevap aynı çıkmadı. İşte davranışsal ekonomi tam burada devreye giriyor.
Davranışsal ekonomiye göre insanlar bazen rasyonel davranıyor, bazen çok komik
bulacağımız inanılmaz hatalar yapıyor. Bazen hatalardan ders alıyor, bazen aynı
hatayı defalarca yapıyor.
Dünya son iki yüzyıl içinde daha önce hiç olmadığı kadar hızlı zenginleşti. İnsan, zenginleştikçe aruzları daha da arttı. Bu da insanlığı bitmek bilmeyen bir aruzlar helezonu içine soktu. Fakirliğin bir alt sınırı var ama zenginliğin üst sınırı yok. İnsan tatmin olamıyor. Mahatma Gandhi şöyle der: “Dünya, insanoğlunun tüm ihtiyaçlarını karşılar, ancak tüm hırslarını değil.” Nitekim son iki yüzyıl tüketim yüzyılı olarak tarihe geçti.
Ekonomi bilimi insanların ihtiyaçları
ve tercihleri doğrultusunda harcama yapacaklarını varsayar en temel
hatalarından birini yaptı. İnsanların sahip olduğu hırs, onu her şeyin daha
fazlasına sahip olmaya itti ve bu kurgunun içine giren insanoğlu kurtulmakta
zorlandı. Mal, sonu olmayan bir şey olduğu için hırs bağımlılık yaptı ve
insanın peşini bırakmadı. İhtiyacımızdan fazlasına sahipken bundan nasıl zevk
alacağımızı hiç düşünmedik. O halde şimdi sözü Albert Einstein’a bırakalım:
Sadece iki şey sonsuzdur, evren ve insanın aptallığı; ancak birincisinden o kadar da emin değilim.
İnsanın hata yapacağı, duygusal
olacağı, kısacası her zaman rasyonel davranmayacağı açıktır. Birçok psikolojik
faktör, insanın rasyonel olmayan şekilde alım-satım yapmasına, bir mala ya da
ürüne ederinden daha fazla vermesine sebep olabilir. Bu da fiyat balonlarına
sebep olur.
Ekonomi biliminin önemli bir kısmı
tahminler üzerinedir. Süregelen şeyler hep sürecekmiş gibi hissedilir. Balon
oluşumunda da bu etkilidir. Citibank CEO’su Chuck Prince’in Temmuz 2007’de
söylediği gibi, “Müziğin çaldığı yerde kimse dans etmeyi durdurmaz”. İşte bu da
mortgage krizine giden yolda tüm bankaların aynı riskli krediyi vermesine, kredi
vermeyi durdurma halinde başka bankanın kredi verip kar edeceği ve kredi
vermeyen bankanın müşteriyi kaybedeceği düşüncesine sebep oldu.
Adamın biri büyük bir sürüsü olan çobanın
yanına gider ve der ki: “Seninle bir iddiaya girmek istiyorum. Süründe kaç tane
koyun olduğunu tahmin edeceğim. Eğer bilirsem, sen bana bir koyun verirsin,
bilemezsem ben sana 100 TL veririm.” Çoban bir sürüye bir adama bakar ve tahmin
etmesinin imkansız olduğunu düşünür, varım der. Adam “Süründe 973 koyun var” der.
Çoban şaşırır ve “Bir çoban sözünden caymaz, hayvanlardan birini alabilirsin”
der. Adam bir tane seçip giderken, çoban adamın arkasından seslenir: “Ben de
sana bir iddia öneriyorum, ben senin mesleğini ve çalıştığın yeri doğru tahmin
edersem bana koyunu geri ver, edemezsem ben sana 100 TL vereyim”. Adam,
mesleğinin bir çoban tarafından bilinmesinin imkansız olduğunu düşünür ve tamam
der. Çoban, “Sen Tarım Bakanlığı’nda çalışan bir ekonomistsin” der. Adam
şaşırır, “Nasıl bildin?” diye sorar. Çoban “Köpeği geri bırakırsan anlatırım”
der.
İnsan psikolojisi kaybetmekten daha
fazla etkilenir. Pazartesi günü telefonu olmayan bir kişiye, Salı günü hediye
olarak telefon gelirse ancak Çarşamba günü de bu hediye gelen telefonu
kaybederse her ne kadar görünen durumu Pazartesi günkü gibi olsa da hissettiği
aynı olmaz.
Yani çoğumuz için para kaybetme
endişesi, aynı miktarda para kazanma ümidinden daha baskındır. Kaybetme korkusu,
kazanma ümidinin her zaman önündedir.
Thaler “Yanlış Davranışlar” kitabında bir arkadaşının, kızına aldığı yeni elbisenin hikayesini anlatır. Arkadaşı, 6 yaşındaki kızı Cindy okulda giysin diye bir elbise almıştır ama Cindy yeni elbiseyi giymek istemez ve eski elbiselerle okula gitmek ister. Arkadaşı da Cindy’ye her anne babanın dediği gibi: “O kadar para verdik, boşa gitmesin, neden giymiyorsun?” der. Aralarında anlaşamayınca komşuları Thaler’i hakem seçerler. Thaler de arkadaşına bunun bir hata olduğunu anlatır. Giden gitmiştir. Elbiseye verilen parayı kurtarmanın bir yolu veya anlamı yoktur. Giyse de para gitmiştir, giymese de. Kızı başka yeni bir elbise alınmasını istemiyorsa-ki istemiyor- bu durumda parayı kurtarmanın bir anlamı yoktur. Thaler`in tavsiyeleri pek ise yaramaz.
İnsan o kadar enteresan bir varlık
ki, bir konunun uzmanı olmak bile seni o konu hakkında hata yapmaktan
kurtaramıyor. Nitekim Thaler de yıllar sonra benzer bir hataya düşer. Önceden
parası verilmiş bir tatile, bu sefer de kendi kızı gitmek istemez. Çünkü bir
arkadaşının yaş gününe denk gelir. Thaler da kızına aynı “o kadar para verdik,
boşa gitmesin” cümlesini kurunca, küçük kızından bir ekonomist cevabı alır:
“Batık maliyeti kurtarmanın bir anlamı yoktur. Giden gitmiştir.” Buradaki temel
ders şu olmalı: Kayıp kayıptır, kurtarmaya çalışmayın.
Sahiplik etkisi, sahip olunan bir
eşya veya nesnenin madden ve manen değerinin üçüncü kişilere kıyasla daha fazla
olması demektir. Şöyle ki insanlar sahip olduklarının değerini ve önemini abartmaya
ve olduğundan fazla göstermeye eğilimlidirler çünkü sahip olunan şeylerden
vazgeçmek insan için üzücü ve bir anlamda kayıptır. Kaybetmenin verdiği
üzüntü her zaman kazanmanın verdiği mutluluktan daha büyüktür. Hatta sahip
olunan şeylerden ayrılmama isteği bazen onlardan vazgeçmemizi engellerler.
Amerikalı iktisatçılar Daniel
Kahneman, Jack Knetsch ve Richard Thaler yaptıkları bir deneyle
sahiplik etkisini gözler önüne serdiler. Bu deneyde katılımcıların yarısına bir
kahve kupası verilirken diğer yarısına hiçbir şey verilmedi. Sonrasında her iki
gruptan da kupaya paha biçmeleri istendi. İlk grup kupayı vermek için ne kadar
isteyeceğini belirlerken ikinci grup da kupayı satın almak için ne kadar
vereceğini belirleyecekti. Kupanın sahibi olan yani satıcı
konumundaki grup tarafından belirlenen fiyat, alıcı konumunda olan grup
tarafından belirlenen fiyatın iki katından biraz fazlaydı. Oysa söz konusu olan
tamı tamına aynı kupaydı. Bu deney kupa dışında başka pek çok objeyle
tekrarlandı ve her seferinde o objenin sahibi olan grubun diğer gruptan daha
yüksek bir fiyat belirlemesi ile sonuçlandı. Sahiplik etkisi, deney üzerinde
görüldüğü gibi farklı sonuçlar doğuran ve insanların sahip oldukları mal, meta
ve eşyaların değerine, olduğundan daha fazla fiyat biçilmesine sebep olan bir
durumdur.
Daha fazla seçeneğin en iyisini
bulmamıza yaradığını düşünürüz ancak bu insanlar için seçenek zorluğu yaratır.
Yüzlerce çeşit parfüm olan bir parfüm dükkanında bu zorluğu yaşarız. P&G
firması Head&Shoulder markalı şampuanında 20’den fazla seçenek varken 15’e
indirdi ve bu hamlesinin sonucunda satışları arttı. Mortgage krizine giden
yolda, bankalar da yüzlerce mortgage ürünü sundu. Ancak insanlar özgür
iradelerine müdahale edilmemesine rağmen yine de hatalı tercihler yaptılar.
Finansal alışverişlerde, mutlaka
önceden aylık geri ödeyebileceğiniz miktarı belirleyin. Karar alırken sadece
başta ödeyeceğinize değil, sonra da ödeyeceğinize bakın.
Yakın bir zamanda küçük bir ödül
ile uzak herhangi bir zaman arasında büyük bir ödül arasında seçim yapmamız
gerektiğinde, tercihimizi çoğunlukla yakın zamandan yana kullanmayı bugünzedelik
diye tanımlayabiliriz. Bugünzedelik insanlar için olduğu kadar toplumlar ve ülkeler
için de bir problemdir. Fakirlik ya da nakit darlığı insanların gündelik problemlere
çözüm bulmalarını engeller. Dr. Mullainathan ve arkadaşları yaptıkları
araştırmada tarım işçilerinin zeka seviyeleri hasat öncesinde ve sonrasında
inanılmaz bir farklılık göstermiştir.
Finansal açıdan birikimlerinizi
artırmak için kendinize hedef koyun, bu hedefe ulaşmak için de arka planda
kurgulama yapın. Örneğin maaşınız yatınca birikim yapmak istediğiniz kadarını
başka bir hesaba yatırın. Akıllıca kurgulanmış yönlendirmeler insanların rasyonel
kararlar almasını sağlar. Bankaların kredi kartı bakiyesiyle ilgili kalan bakiye
hatırlatma mesajları, BDDK’nın bazı alışverişlere taksit sınırı getirmesi gibi
örnekler iyi kurgulanmış yönlendirmelerdir.
Bugünzedelik’ten kurtulmak için kullanabileceğiniz
bir websitesi de mevcut: www.Stickk.com Kendinize
bir hedef koyuyorsunuz ve bu hedefe bağlı kalacağınızı beyan ediyorsunuz. Bu hedefe
ulaşamamanız durumunda da banka hesabınızdan sizin belirleyeceğiniz tutar çekiliyor
ve yine sizin seçtiğiniz kuruma bağış yapılıyor. Ne dersiniz, böyle bir kurgu
sizde işe yarar mı?
MIT’de finans profesörü olan Andrew Lo’ya göre “Kokain söz konusu olduğu durumda buna bağımlılık diyoruz, parasal kazançların söz konusu olduğu durumda ise buna kapitalizm diyoruz.” Para kazanmak insana hem zevk verir, hem de insanda bağımlılık yapar. Risk alan, haz alır. Mesela, risk almayı seven insanlar, hisse senedi yatırımına daha yatkındır. Aynı şekilde, hayatta da riski sevenlerin maaşlı işte çalışmak yerine kendi işini kurmaya daha yatkın oldukları söylenir. Riskin insana haz veren yapısı vardır. Dolayısıyla bir risk alarak yatırım yapan insan, sadece yatırım yapmakla kalmaz, aynı zamanda içindeki zevk ve haz duygularını da tatmin eder. Yatırım yapan bir insan ne kadar kazanacağını veya ne kadar kaybedeceğini bilmediği için, bu o insanda yarına yönelik bir belirsizlik oluşturur. İnsan beyni ise bu tarz belirsizliklerden zevk alır. Yani belirsizlik veya risk insanlara zevk verir. Risk ölçülebilirdir ancak belirsizlik için böyle bir imkan yoktur.
Ünlü yatırımcı George Soros’a
göre; “Eğer yatırım eğlenceliyse, eğer eğleniyorsanız, muhtemelen para
kazanamıyorsunuz demektir. İyi yatırım sıkıcıdır.”
İçinde bulunduğumuz dijitalleşmiş
dünyada bilgiye ulaşmak çok kolaydır ama yorumlamak kolay değildir. Sosyal
medya hesaplarını ve websitelerinden haberleri sık kontrol etmekle gereksiz
dezenformasyonla karşılaşırız. Bu sebeple iyi filtrelenmiş bilgiyi elde etmek
ve yorumlamak değerlidir.
Bu değerlendirmeyi yaparken de dönemin
şartlarını iyi anlamak gerekir. Süleyman Demirel’in deyimiyle “dünkü güneşle
bugünkü çamaşırı kurutmaya çalışmak” anlamsızdır.
Yeni Normal'in Olmazsa Olmazı: "Zoom" Toplantımızdan bir Kare |