“İnsanın, kaderi ve
maddi dünya arasındaki gelgitlerini anlatan ve okuru kıskıvrak yakalayan bir
eser. Akıllardan çıkmayacak.” The Newyork Observer, Haruki Murakami’nın kitabı
için bu tanımlamayı yapmış. Ben de bir vapur yolculuğunda başladığım bu kitabı
büyük bir heyecanla okudum. Belki beklediğim, tahmin ettiğim sonu bulamadım ama
bence okuyucu ters köşeye düşüren bu becerisi Murakami’yi en sevdiğim yazarlardan
biri yapıyor. Kesinlikle tavsiye edeceğim bu kitaptan vurgulamak istediklerim ise
şöyle:
“Belli bir süre
geçtikten sonra, işler sertleşiyor. Kovanın içindeki çimento gibi. Ve artık
geri dönemeyiz. Demek istediğin, senin içinde büyüdüğün çimento artık
sertleşti, bu nedenle şu anki sen, başka biri olamazsın.”
İnsan, sadece var olarak diğer bir insanda dönüşü olmayan yaralar açabiliyordu.
Manzaradaki ufak bir
değişiklik zamanın ve duyguların akışında güçlü geçişler yaratabilir.
Saatin kolları sadece
bir yöne doğru gider.
Başarılı olmak için
şansa ve zekâya ihtiyaç vardır. Bunlar temel kurallar. Ama yetmez. Sermaye
lazım. Yeterli sermaye yoksa elin kolun bağlanır. Ama her şeyin ötesinde,
ustalık gerek. Ustalık yoksa diğer bütün şeylerle hiçbir yere varamazsın.
Erkekler sadece
yaşayarak öğrenir.
Fotoğraflara bakarak
hiçbir şey söyleyemezsin. Onlar sadece birer gölge.